Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez, ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ adlı Nobel ödüllü romanında kendi, öz kültür ve gelenekleriyle yaşayan Maconda isimli kasabanın, kültür emperyalizmine direnemediğini, nasıl yenildiğini ve kapitalizmin insanlık için bir yıkım olduğunu sade ve yalın bir dille anlatır.
Kasaba da bir tek kitapçı dükkanı vardır. Kitapçı bu sisteme boyun eğmez, gücü yettiğince direnir. Ancak sistemin yozlaştırdığı halkın çoğunluğu kitapçının, direnişinin anlamsız ve boş olduğu düşüncesindedir.
Kitapçının hayalindeki Maconda Kasabası siyasi otoritenin, ülke edebiyatçılarının yanı sıra yerel edebiyatçılarına da destek verdiği, kültür ve sanat anlayışına irade koymasının beklendiği bir kasabaydı.
Kültür emperyalizminin toplumda yarattığı çürüme, lükse ve şatafata düşkünlük bir hastalık olarak çoğunluğun, bünyesini sarmıştı.
İnsanlar artık okumuyor, kitaplar tozlu raflarda kendine bir yer dahi bulamıyordu.
Üstelik kasabanın tek ana caddesi üzerinde bulunan; bir zamanlar geniş holünde edebiyat söyleyişiler yapılan, herkesin gelip geçerken bir çay içimlik uğradığı kitapçı dükkanı, şimdilerde atari dükkanı yapılmak isteniyordu.
Kitapçı hiç bitmeyecekmiş gibi gelen gecenin sabahında kitapları kolileyerek, tren garının yolunu tutar.
Trenin kalkış saatini beklerken sonradan görme sosyetenin, şık beyefendilerin trenin birinci mevki kompartımanlarına bindiğini, kitap kolilerinin ise sanki hiçbir şey ifade etmiyormuşcasına hunharca yük vagonuna atılışını acı acı izliyordu.
Kitapçı ağlak gözlerle bu dehşet manzarayı seyrederken titreyen dudaklarından şu cümleler dökülüyordu:
“İnsanlar birinci mevkide yolculuk ederken edebiyat, yük vagonunda yolculuk ediyorsa; dünyanın anası bellenmiş demektir.”
Manavgat’ın pırıl pırıl yürekli yerel yazarları, 14-15 Mayıs tarihlerinde kendi olanaklarıyla bir alışveriş merkezinde MANAVGAT KİTAP ETKİNLİĞİ (1) adını verdikleri etkinlikte okuyucularla buluştu.
Amaç hasıl oldu mu, bundan pek emin olamadım. Gözlemlediğim kadarıyla yazarlarımızın eş, dost ve akrabalarının ilgisi dışında ilgi, pek fazla değildi.
Oysa haftalar öncesinden davetiyeler bastırılmış, dağıtılmış ve sosyal medyadan tekrarlanan davet duyuruları sıkça yapılmıştı.
Etkinliğe AK Parti Manavgat ve CHP ilçe başkanlarının dışında MASİAD başkanının da katılması az da olsa moral kaynağı oldu.
Umarım, bu katılım siyaset olarak orada bulunmaktan daha büyük bir anlam ifade eder.
Yerel yazarlarımızın bu gayreti, her ne olursa olsun içimizdeki umut kırıntılarının filizlenmesine neden oldu.
Bu bir başlangıçtı ve her başlangıç gelecek için bir umuttu.
Manavgat Belediyesi’nden şayet talep edilirse vereceği destekle ikinci etkinlik; “Edebiyat Söyleşileri ve İmza Günü’ adı altında AKM’de ya da Cumhuriyet Meydanı Sergi Alanında kısa sürede organize edilebilir.
Örneğin; 30 Ağustos Zafer Bayramı taşıdığı anlam bakımından tarih olarak düşünülebilir.
Manavgat’ın kültür yaşamına sundukları katkı için tüm yerel yazarlarımıza, şairlerimize gönülden teşekkür ediyorum.